İstanbul'da doğup büyüyüp yaşayanlar geçmiş ile olan bağlarının iyice koptuğunun farkındadır. Tanıdık semtlerin aşina olunan sokakları, köşebaşındaki bildik bir bina, mahallenin bakkalı, apartmanlar arasına sıkışmış küçük park gibi zihnimizde yer etmiş imgeler çoktan solup gitti. Geçmişle bağlantısı kalmayan bir şehirde yaşıyoruz.
Ancak bu durum sadece İstanbul için geçerli değil. Zaman zaman gıpta ile baktığımız, geçmişi ile barışık Avrupa şehirleri de bu dalgadan payına düşeni almaya başladı. Bazıları daha dirençli, geleneksel yapısını sonuna kadar savunmaya çalışıyor. Bazıları da değişimin baskısı ile şaşkın bir şekilde köşeye sıkışmış bir tablo çiziyor. Özellikle büyük şehirlerde durum gittikçe zorlaşıyor.
Avrupa'nın finans merkezlerinden birinin sokaklarında gezinirken aşağıdaki manzara önümde belirdi. Zamanında şehrin büyük sayılabilecek binalarından birisi özenle korunarak günümüze kadar sapasağlam ulaşmış. Temsil ettiği mimari tarz ve şehir dokusu ise değişimin azgın dalgaları tarafından silinip süpürülmüş. Eski bina çok güzel ama hemen arkasındaki beton-çelik-cam karışımı dev sanki onu yuttu yutacak.
Böylesi bir savruluş çağında elimizde kalanları korumak için çok gayret etmek gerekiyor. Paranın gücüne direnmek ne kadar zor biliyoruz. İstanbul bu mücadeleyi toptan kaybetti. Görünen o ki, örnek alınabilecek büyük Avrupa şehirleri de bu durumla baş etmekte zorlanmaya başladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder