istanbul

istanbul

Kareler: Anvers (ve biraz Brüksel)

Belçika'nın sevimli liman kenti Anvers'te kısa bir mola verdim. Sadece iki saat kaldım bu tarihi yerleşimde. Çift dilli ülkenin diğer kentleri gibi burasının da iki adı var. Fransızcası Anvers, Flamancası ise Antverp (Antwerpen). Avrupa'nın ikinci veya üçüncü büyük limanına sahip Anvers'in bir diğer özelliği de elmas başkenti olması. Dünya elmas ticaretinin en önemli duraklarından biri burası.

Sokaklarında dolaşırken harika katedralini uzaktan gördüğümde dayanamadım ve deklanşöre bastım. Biraz şanssız bir kompozisyon oldu çünkü tam katedralin kulesinin önüne bir elektrik direği geldi ama hareket edecek yerim yoktu, zamanım da dar olduğundan aşağıdaki fotoğrafı çektim. Kompozisyonun oluşumu içimde siyah beyaz çekme isteği doğurdu.


Aslında siyah beyaz pek kullandığım bir tarz değil ama bu sefer böyle olsun dedim.

Biz yine dönelim Anvers'e. Katedralden bahsediyorduk. Yapının adı Meryem Ana'ya ithaf edilmiş ve Flamanca olarak  "Onze Lieve Vrouwekathedraal" diye geçiyor. 1500'lerde yapımına başlanmış ve hiçbir zaman tamamlanamamış. Nesilden nesile farklı mimarlar ve farklı mimari tarzlarla devam etmiş ve tabii bu arada yangınlardan payını almış.

Katedralin dikkat çekici kulesini biraz detaylandırmak iyi olacak diye düşündüm.


Işık güzel olunca küçük makinemle bile çok iyi sonuç aldım. Saat/çan kulesinin detayındaki ince işçiliği görebiliyorsunuz. Ne kadar estetik bir mimari eser!

Hollanda'dan araba ile geçtiğim Belçika'da asıl hedefim Brüksel'di. Anvers'e hızlı bir öğle yemeği molası için uğradım. Yukarıdaki fotoğrafı çektikten sonra Hollandalı iş arkadaşımla beraber hemen katedralin yakınında bulunan Grand Café de Rooden Hoed'da yemek yedik. "Rooden hoed" eski Flamanca'da "kırmızı şapka" demek. Aşağıda cafe'nin fotoğrafını sunuyorum.


Gördüğünüz gibi gerçekten de salonun duvarında görkemli bir sunumla bir kırmızı şapka duruyor. Yemekler de çok güzeldi. Yolu buralara düşecek olanlara tavsiye ederim.

Toplam iki saatlik bir ziyaretin sonunda Anvers'e veda ettim. İş arası blogculuk bu kadar oluyor.

Güncelleme: Belçika'daki asıl mekanımın Brüksel olduğunu belirtip sadece iki saat için durakladığım Anvers'i anlatmak biraz tuhaf oldu. Bunun iki sebebi var: birincisi Brüksel'de yoğun bir iş programımın olması, ikincisi ise Brüksel'i şehir olarak sevmemem. Bu ilave bilgilerin ışığında Avrupa'nın başkentine ait fazla malzememin olmadığını tahmin edersiniz. Bu şehirde içimden fotoğraf çekmek bile gelmiyor. Yine de elinde ne var diye sorarsanız, sunabileceğim görüntü biraz acaip bir Brüksel manzarası olacak.


Brüksel tren garından şehre ait hislerime uygun olarak siyah beyaz bir fotoğraf.

İyi de bu şehre ait hiç mi güzel bir düşüncen yok diye sorarsanız vereceğim cevap yediğim akşam yemeği üzerine olacaktır. Köşesinden Fransız kültürü ile haşır neşir olduğundan Brüksel'de dikkat çekici lezzetler yakalayabilirsiniz. Fransız tarzı ile kuzey denizinin bereketi birleşince çarpıcı lezzetler ortaya çıkıyor. Dikkat etmeniz gereken şey, şehrin merkezindeki turist tuzaklarına düşmemek.

Hemen Grand Place (Flamancası: Grote Markt) yakınındaki "Aux Armes de Bruxelles" böyle bir lezzet durağı. Ev sahibimin tercihi olan Burgonya şarabı benim için fazla sertti ama yine de adını anmaya değer diye düşünüyorum.


Gerçekten iyi bir pinot noir şarabı yüklü bir faturaya neden oluyor. Aksi durumda ise zor içilen bir seçim sizi bekliyor. Müşkülpesentlerin Burgonya şaraplarından uzak durmasında fayda var.

Gördüğünüz gibi Brüksel notlarında şehre ait hiçbir şey yok. İşiniz yoksa gelmeseniz de olur buraya. Yolunuz Belçika'ya düşmüşse rüya alemi Brüj'e (Brugge) gidin. Anvers'e bir uğrayın veya Gent'in kanallarında gezinin.

Hiç yorum yok: