istanbul

istanbul

İzlenimler: Yunan Adaları - III

Nisiros

Türkiye sahillerine yakın Yunan adaları içinde en az ziyaret edilenlerden birisi olan Nisyros, Kos adasının hemen güneyinde ve Datça yarımadasının tam karşısında duran volkanik bir oluşum. Türkiye sahillerinin bu kadar yakınında aktif bir volkan olduğunu öğrenmek pek çok kişi için şaşırtıcı bir durum. Gerçi Nisyros volkanı en son 19. yüzyılda patlamış ama bugün hala dumanı tütüyor.

Adaya kiraladığımız yelkenli ile ulaştık. Küçücük bir ada olduğundan Nisyros'taki yerleşim alanları da çok mütevazi. İki liman mevcut: Mandraki ve Pali. Nisbeten daha büyük olan ve turistik faaliyetin sürdüğü yer Mandraki. Ancak burasının da minyatür bir yerleşim olduğunu unutmamak lazım. Sonuçta adanın toplam nüfusu yaklaşık 1000 kişi. Özellikle İstanbul gibi bir metropolde yaşayanlar için insanı gülümseten bir nüfus yoğunluğu bu.

Mandraki adanın esas turistik merkezi olsa da tekne ile gittiğinizde Pali daha korunaklı bir konaklama sağlıyor. Daha önce de yazmıştım, Ege'de meltem esti mi ortalığı birbirine katabilir.

Pali'ye varıp, küçük mendireğin içinde teknemizi bağladıktan sonra etrafı keşfe çıktık. İşte Pali'nin neredeyse tamamı budur:


Volkanı görmek amacıyla günübirlik bir araba kiraladık. Parasını ödeyip aracımızın anahtarını istediğimde sempatik görevli "Anahtar arabanın üzerinde, araba da dışarıda duruyor" dedi. İster istemez şaşırdığımı görünce de gülümseyip "Burada hırsızlık olmaz. Zaten arabayı çalıp gidebileceğiniz bir yer yok" deyiverdi ama bir İstanbullunun bu durumu algılaması çok kolay değil tabii.

Neyse, arabamıza binip volkana doğru yol aldık. Bu arada volkanın kraterinin bir kaldera olduğunu söylemek lazım. Kaldera nedir diyenler için kısaca açıklayayım. Volkanik aktivite sonucu oluşan genellikle konik kesitli oluşuma krater deniliyor. Patlama sonucunda krater bazen çöküyor ve alçak rakımlı bir hal alıyor. İşte bu oluşuma kaldera deniliyor. Yani kalderaya ulaşmak için yukarıya tırmanmayıp, tersine aşağıya iniyorsunuz.

Nisyros volkanı da bir kaldera oluşturmuş ve zamanla bu kalderanın yüzeyi soğuyup kabuk bağlamış. Kraterin hemen yakınına kadar aracınız ile varıp yürüyerek içine ulaşabiliyorsunuz. Çok ilginç bir deneyim bu. Etrafınız hala tüten sıcak bacalarla dolu ve her yer bu bacalardan çıkan kükürt ile sarıya boyanmış. Bir de nahoş durum söz konusu: Yoğun kükürt buharı resmen bozuk yumurta kokuyor.

Bu kadar laftan sonra manzaraya şöyle bir bakalım.


 Resime dikkatli bakarsanız kraterin ortasındaki iki kişiyi görebilirsiniz. Ölçek olarak kullanmak adına bu iki kişiyi işaret ediyorum.

Adanın en ilginç ve hoş yerleşimi kraterin hemen yakınında bulunan Nikia köyü. Dağ başında diye adlandırabileceğimiz bu köy gerçekten görülmeye değer bir yer. Yanyana İki kişinin ancak geçebildiği daracık sokakların birleştiği yer köy meydanı. Bir kilise ve iki kahvehane bulunan bu meydan çok estetik bir mekan.


Yukarıda köy meydanının gün batımındaki halini görüyorsunuz. Meydanın zemini Ege adalarında sıkça görülen taş mozaik ile kaplanmış. Aynı mekanın biraz daha sağa dönerek bir kere daha fotoğrafını çektim. Kahvehane ile kilisenin arasından ileriye doğru giden daracık sokak köyün tipik yapısını yansıtıyor.


Nikia'nın tamamını gezdikten sonra köyün güzelliğinden sersemlemiş olarak arabamıza atlayıp Mandraki'ye gittik. Sahile vardığımızda çoktan gece inmişti. Doğru dürüst fotoğraf çekecek bir koşul yakalayamadım. Karnımız da acıkmış olduğundan kendi köyümüze, yani Pali'ye döndük. Zaten toplam 30-40 binadan oluşan köydeki en popüler yemek mekanı "Captain's House"da oturup gece yarısına dek süren mükellef bir yemek yedik, uzolarımızı içtik ve günü keyifle sonlandırdık.

Ertesi gün adadan ayrılıp Kos'a geçtik ancak Kos'u daha önce yazdığım için burada tekrar anlatmıyorum.