Fırsatını bulduğum anda gözümü bir adada açmak artık benim için önüne geçilmez bir durum oldu. Yaz sıcağında bir hafta sonu kaçamağı için bu kez Mora yarımadasının dibindeki Poros adasına gittim.
Önce, Google maps'ten aldığım harita ile adanın yerini göstereyim.
İstanbul'dan bir saatten biraz fazla süren Atina uçuşundan sonra metro ile Pire limanına ulaşıp bir buçuk saatlik bir deniz otobüsü yolculuğu ile Poros'a varıyorsunuz. Yabancı turistlerden çok Atinalıların tatil için tercih ettiği ada, Mora yarımadasından yani anakaradan sadece 200 metre genişliğinde bir boğaz ile ayrılmış. Anakaranın uzantısı gibi yani.
Küçük bir ada olan Poros'un yerleşik nüfusu 4.000 kişiden az. Ziyaretçilere konaklama imkanı sunan küçük oteller ve pansiyonlar dışında büyük tesis aramayın.
Adanın ana yerleşimi olan köy, Mora yarımadasına bakan kısımda kurulmuş. Sevimli, mütevazi bir balıkçı köyü iken turizm ile bir miktar gelişmiş ama otantikliğini kaybetmemiş bir yer burası.
Yelkencilerin de rağbet ettiği adada köyün sahili teknelerle dolu. Köyün sokaklarında gezinirken Ege'nin sıcacık ortamını ve tatlı miskinliğini sonuna kadar hissediyorsunuz.
Yukarıdaki fotoğrafta en tepede görünen saat kulesine çıkarsanız karşınızdaki manzara adanın karaya ne kadar yakın olduğunu daha iyi gösteriyor size. Kara tarafında adaya bakan yerleşim yeri Galatas köyü.
İki kıyı arasında dolmuş motorları yolcu taşıyor. Ayrıca motorlar adanın gözde kumsallarına da sefer yapıyor.
Antik çağlardan günümüze kadar Ege adalarının çoğu gibi Poros da önemli bir yerleşim olmuş. Roma ve Bizans döneminden sonra 15. yüzyılda Venedikliler, Osmanlılar'a karşı Poros'u önemli bir askeri liman olarak kullanmış. Ada 18. yüzyılda Osmanlı yönetimine girmiş. 19. yüzyılda Küçük Kaynarca anlaşması ile sıcak denizlere inen Rus donanması kendisine Ege'de üs olarak Poros'u seçmiş. Bugün adanın en bilinen kumsallarından biri hala Rus Koyu olarak adlandırılıyor.
Ada sahilinde gün sona ererken müşteri bekleyen dolmuş motorunun görüntüsü ile günümüze geri dönelim.
Bu kadar yol geldik, tabii denize girip biraz yüzmek de hakkımız. Türkiye'deki fiyakalı "beach"leri buralarda bulmak neyse ki mümkün değil; adada basit, doğal kumsallar sizi bekliyor. İki şezlong ile bir gölgeliği küçük bir ücret karşılığında sahiplenip güneş ve deniz keyfinizi yaşayabilirsiniz.
Köyden yürüyerek 15 dakika mesafede Kanali sahili bulunuyor. Küçük kumsalda iki taverna var. Kahvaltı dahil yeme içme ihtiyacını burada gideriyorsunuz. İki tavernadan biri olan Kanali - diğeri Captain - bana daha cazip geldi.
Kanali tavernanın estetik masası fotoğraflamaya değer göründü bana.
Yunan adalarının sahilleri plastik iskemle istilasına uğramamış. Her yerde ahşap iskemleler ve hatta ahşap masalar kullanılıyor. Poros da bu geleneğe uymuş.
Sahil, güzel bir kum. Deniz, ılık mı ılık ve tabiri caizse tam süt liman. Kanali tavernanın hemen önündeki şezlongumda otururken aşağıdaki fotoğrafı çektim. Yaşasın deniz, güneş ve tatil!
Ada hayatı basittir. Zaman yavaş ilerler, işler aceleye gelmez. Aslında benim gibi büyük şehirden gelenlerin en çok ihtiyacı olan şey de budur: zamanın hızını azaltmak ve koşturmamayı öğrenmek. Doğal olana dönmek yani. Aylaklığın nasıl ciddi bir kavram olduğunu kavrayabilmek çok kolay değil. Belki konuya ilgi duyanlar Bertrand Russell'ın "aylaklığa övgü" kitabını okuyarak bir başlangıç yapabilir.
Dingin bir ada akşamını karşılarken önünüzde beliren manzara ne demek istediğimi biraz daha iyi anlatabilir. Huzurlu bir Poros gecesinde köydeki "Poseidon taverna"nın nefis mezeleri ile kendinizden geçmeden önce taze akşam havasını içinize çekin. Unutmayın, bu sular tanrıların mekanıdır. Burasını kendilerine uygun bulduklarına göre bir bildikleri var herhalde!
Muhteşem Ege'nin küçük adası Poros beni çok güzel ağırladı. Sanırım ilk fırsatta tekrar geleceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder