istanbul

istanbul

Aktarımlar: Geçmişini unutmamak

İşim sebebiyle Hollanda'ya gittiğimde Breda şehri yakınlarındaki endüstri bölgesinde bulunan bir hırdavatçı/yapı malzemeleri tedarikçisi firmaya tesadüfen yolum düştü. Beraber bir görüşmeye gitmekte olduğumuz Hollandalı iş arkadaşım yolumuz üzerindeki bu şirkette çok kısa bir işi olduğunu, uğramamızda bir sakınca olup olmadığını sorunca ben de doğal olarak "tabii ki yok, uğrayalım" dedim.

Firmanın kapısına geldiğimizde orta ölçekli bir işyerine ait modern ve biraz da ruhsuz bir binanın önünde olduğumuzu farkettim. Vardığımız yerin fotoğrafı aşağıda. Kötü bir fotoğraf bu, ben çekmedim. Makinem elimin altında olduğu halde fotoğraflamaya değecek bir şey yok diye düşündüm o an.


Bagijn Tools diye bir şirket işte. İlginç bir şeyle karşılaşacakmışsınız izlenimini kesinlikle vermiyor. Ancak her köşe başında bir sürprizin bizi beklediğini tahmin etmeliyiz. Nitekim binanın yukarıdaki resimde görülen ana kapısından içeri girdiğim anda hiç ummadığım bir manzara ile karşılaştım. Oldukça büyük olan giriş alanının sol tarafı resmen bir müze gibi hazırlanmıştı. Firmanın kurucusuna, yani şimdiki sahibinin dedesine ait olan çalışma ortamı tamamen orijinal içeriğiyle yeniden bu modern binada kurulmuştu. O kadar titiz bir çalışma yapılmış ki, pek çok el aletinin üzerindeki işaretlemelerden yola çıkarak o aletin tam olarak hangi yılda üretlidiğine kadar kayıtları bulunmuş. Mesela bir ahşap rendesinin üzerindeki markanın ambleminden eski ticaret odası kayıtlarını inceleyip, o amblemin kullanıldığı yılı bulup bu küçük müzenin defterine kaydetmişler.

Lafı bırakıp bu muhteşem çalışmanın fotoğrafını sunayım. İş gezilerine yanımda götürdüğüm küçük makinem o anda çantamdaydı da bu ortamı resimleyebildim. Şuraya bir bakın!


Benzer yapıların arasında yer alan bu binanın önünden geçseniz içeride böyle bir mekan olacağını tahmin eder misiniz?

Fotoğrafta gördüğünüz ve sanki rastgele yerleştirilmiş gibi görülen küçücük el aletlerinin hepsinin kaydı tutulmuş. Tezgahın yarı açık çekmecesinin içinde yüz küsür yıl öncesine ait faturalar duruyor.

Kültürün süreklilik demek olduğunu, en basit bir iş kolunun bile nesilden nesile geçerken nasıl bir birikimin devamı olabileceğini gösteren bu çalışma beni çok etkiledi. Bütün bu alet edevat bizde hep olduğu gibi çoktan çöpü boylamış olabilirdi.

Kültürel devamlılığa nasıl özen gösterilebileceğinin bir başka örneğini de Belçika'nın Anvers şehrinde gördüm. Şehrin merkezi bir caddesindeki tarihi binanın yenilenmesi gerektiğinde yıkıp yeniden yapmak yerine zahmetli başka bir yolu seçmişler. Yapısal olarak zayıflayan binanın, ön cephesini hiç bozmadan koruyup geri kalanını sıfırdan yapıyorlar. Ön cephe tek başına ayakta kalamayacağı için çelik bir yapı ile askıya almışlar ve arkada temelden yeni binaya başlamışlar. Bina tamamen bittiğinde aslında sıfır bir yapı olacak ancak ön cephe hiç dokunulmamış haliyle yerinde duracak. Çok masraflı bir yöntem olmasına rağmen, cepheyi de aslı gibi yapmak yerine olanın devamlılığı adına bu işe soyunmuşlar.


Böylesine bir sahiplenmeye şapka çıkartmamak mümkün mü?

Yarınlara hazırlanırken, geleceğin kendi başına var olmayıp geçmişin bir uzantısı olduğunu hiç unutmamak adına yaşadığım bu sürprizleri aktarmak istedim.