istanbul

istanbul

İzlenimler: Singapur

Bu sefer uzakdoğuda, zamanın ruhunu mükemmel şekilde yansıttığı halde post modern dünya ile uyumsuz bir oluşum sergileyen ve parlayan bir yıldız olan Singapur'u anlatmaya çalışacağım. Zamanın ruhunu yansıtıyor çünkü kapitalist sistemin bütün mekanizmaları tıkır tıkır çalışıyor burada, hem de insanlara ciddi bir refah sunarak, sistemin tamamına örnek olacak şekilde: Singapur kişi başına düşen gelirde Dünya'nın en önde gelen devletlerinden birisi. Öte yandan, post modern dünya ile uyumsuz çünkü artık geçmişte kalmış olması gereken bir yapıyı, şehir devleti önümüze koyuyor. Tarihsel süreçte şehir devletlerin öne çıktığı dönemler çok gerilerde kaldı. İmparatorluklar döneminin de çoktan kapandığı, sonra geçer akçe olan ulus devlet modelinin bile artık sorgulanır olduğu günümüzde bir şehir devletin 21. yüzyılda başarı abidesi olarak varlığını devam ettirmesi bana çok ilginç geliyor. Öyle "batılılar dökmüş parayı ülkeyi yoktan var etmişler" türünden yüzeysel yorumlar ile açıklanabilecek bir durum değil bu bahsettiğim. Daha çok, yanlış bir Dünya sisteminde bile doğru adımlar atıldığında işlerin gerçekten iyi gidebileceğinin ispatı Singapur.

Gelin çok kısa bir şekilde tarihine bakalım. Önemsiz bir kırsal yerleşim iken 1819'da kraliçenin temsilcisi olan Sir Thomas Raffles'ın ayak basması ile macerası başlayan Singapur, o tarihten itibaren öne çıkan bir Britanya sömürgesi oluyor. Kısa sürede kauçuk ticaretinde dünyanın en önemli merkezlerinden biri haline geliyor. İkinci Dünya savaşında Japonya tarafından işgalinin ertesinde tekrar Britanya topraklarına katılıyor. 1950'lerin ikinci yarısında içişlerinde bağımsızlık kazandıktan sonra 1960'ların başında tam bağımsız hale geliyor. Hemen arkasından, çok küçük olduğu için varlığını devam ettiremeyeceği kaygısıyla Malezya'ya katılıyor ancak 1965'de Malezya'nın Singapur'u kendi birliğinden kovması üzerine siyasi bağımsızlık macerası gerçek anlamda başlıyor. Tek başına kaldığı o günlerde tipik bir üçüncü dünya ülkesi olan Singapur, yöneticilerinin doğru adımları atması sayesinde çok kısa sürede zenginleşip serpiliyor. Batının desteğini alacak yönde bir rota çizerken pek çok konuda da cesurca kararlar alıp neredeyse hep doğru piyona oynuyorlar ve kimseye yem olmadan beş milyon nüfuslu bir refah toplumu olarak bugüne ulaşıyorlar.

Nüfusu Çinliler, Malaylar ve Hintliler'den oluşan bu şehir devlet kuzeyinde Malezya ile komşu bir ada aslında. Daha doğrusu, büyükçe bir esas ada ile yanında minik adacıklardan oluşan bir yerleşim.

Çin kültürünün baskın olmasına rağmen Malay ve Hint (Tamil) kültürleri de son derece eşitlikçi bir ortamda kendilerini gösteriyor. Hem dinsel hem de günlük yaşama dair pratikler açısından çok dengeli ve özgürlükçü bir toplum yapısı oluşturulmuş ve bu çok kültürlülük batılı tarzda bir yaşantıda eritilerek ilginç bir mozaik meydana getirmiş.

Artık Singapur'u keşfetmeye başlayalım. Aşağıda şehrin/ülkenin iş merkezinin genel görüntüsünü size sunuyorum.


Steril, modern ve küresel bir manzara bu. Daha önce Hong Kong hakkında yazdıklarıma benzer bir durum söz konusu (bkz. İzlenimler: Hong Kong)

Daha genel bir manzara için görüş hizamızı yükseltelim ve aynı bölgeye farklı bir açıdan bakalım. Önde Marina Bay bölgesinin sahili olan Collyer Quay, hemen arkasında finans merkezinin yüksek binaları.


Aynı noktadan bakışımızı biraz sağa yani doğuya doğru çevirdiğimizde Singapur'un yerleşimi hakkında daha kapsamlı bilgi sahibi olmaya başlıyoruz. Şehrin sahilden içeri doğru uzanan semtleri ve kıvrılarak ilerleyen Singapur nehri kıyısında bulunan eski yerleşimler bu resimde beliriyor.


Ekonomik gelişme sınırlı bir mekanda ortaya çıkınca şehirlerin dikey olarak büyümesi kaçınılmaz oluyor. Singapur da bu durumdan payına düşeni almış ve yüksek binalar şehir merkezini doldurmuş.

Gelin tam burada Sir Raffles'ın kurduğu sömürgenin ilk zamanlarına gidip 1800'lerin başlarındaki şehrin görünümüne bir bakalım. Aşağıdaki fotoğrafı Singapur Ulusal Müzesi'ndeki bir galeride bulunan yağlı boya tablodan çektim.


Eh, gördüğünüz gibi bayağı yol almış şehir-devletimiz ve gözde bir sömürge limanından Dünya'nın en ileri ekonomik güçlerinden birisine dönüşüvermiş.

Singapur'un sokaklarında dolaşmaya başlamadan önce bir parça iklimine de değinelim. Neredeyse Ekvator çizgisi üzerinde olduğundan tam tropikal iklime sahip bu ada-şehir-devleti. Son derece nemli ve sıcak bir hava sizi bekliyor buralarda. Üstelik bu iklim tüm yıl boyunca devam ediyor; burada sonbahar, kış, ilkbahar yok hep yaz var. Sene boyunca çok küçük farklarla 12 saat gece, 12 saat gündüz. Sık sık sağanak yağmur bastırıyor ve hemen arkasından cayır cayır güneş çıkabiliyor. Büyük fırtınalar ve depremler dahil yıkıcı doğa olayları ise olmuyor Singapur'da.

Artık genel şehir manzaralarından sokaklara geçelim. İlk resmimiz yukarıda birinci ve üçüncü fotoğraflarda görünen Esplanade Drive köprüsünden.


Singapur nehrinin ağzına kurulmuş olan bu köprü finans merkezi ile şehrin doğu yakasını birleştiriyor. Gördüğünüz gibi uzaktan hissedilen steril ortam sokak seviyesinde de devam ediyor: Singapur Dünya'nın en temiz şehri. Fotoğrafın sağ ortasında yer alan kabuk şeklindeki bina konser salonu. Aslında kabuk değil durian denilen tropikal bir meyveden esinlenilmiş bu yapıda.

Şehir merkezinde sokaklarda dolaşırken karakteristik manzaralar yakalamak istiyor insan ancak Singapur o kadar uluslararası bir şehir ki yerel ile küresel tamamen birbirine karışmış görünüyor. Aşağıdaki resime bir bakın.


Sokak tabelalarındaki "Queen Street" ve "New Bridge Road" gibi İngilizce sokak isimleri yadırgatıcı gelebilir. Eh, bisikletli kadın da pek yerel bir manzara oluşturmuyor sanki ama Dünya kenti olmak böyle bir şey işte. Çin, Malay ve Tamil kültürlerinin batı tarzında bir potada eritildiğinden daha önce bahsetmiştim. İngilizce resmi dil olduğu halde yerel kültürlerin varlıklarını nasıl hissettirdiğini birazdan aktaracağım.

Gelin şimdi Singapur ulusal müzesinin önünden geçelim. Üç fotoğraf yukarıdaki yağlı boya resmin burada olduğunu yazmıştım. Gerçekten görülmeye değer bir müze burası. Singapurlular'ın karmaşık tarihleri ile nasıl barışık yaşadıklarını burada çok iyi anlıyorsunuz. Hiç kompleks sahibi olmadan yerli ve ithal tarihlerinden bugüne varan yolculuklarını gururla sergiliyorlar burada.


Kolonyal tarzda inşa edilmiş ve yakın zamanda restorasyon görmüş olan çok estetik bir bina bu. Gelirseniz mutlaka ziyaret edin derim.

Benzer bir mimari dokunuşu bir zamanların polis merkezi iken bugün bir bakanlık binasına dönüştürülmüş olan nefis yapıda da bulabiliyoruz.


Aynı mimari tarzı şehrin cazibeli bir köşesi olan Emerald Hill sokağının sakinliğinde, arkasındaki dev alışveriş merkezleri ile tezat oluşturacak şekilde gözlemliyoruz.


Bu çelişkili birliktelik benim hoşuma gidiyor. Bir yandan estetik bir tarihsel duruş, diğer yandan kaotik, arsız ve ezici bir güncel oluşum.

Şehirde gezindikçe yapıyı oluşturan üç farklı kültürün varlığını ayrı ayrı hissediyorsunuz. Singapur'un en düzensiz ve kendi haline bırakılmış gibi duran semti "Küçük Hindistan" mahallesi. Düzensiz filan dediğimde bunun Singapur normlarında olduğunu gözönüne alın. Yani sokakta sakız çiğnemenin gerçekten yasak olduğu bir şehirden bahsediyoruz burada. Sultan camii, Küçük Hindistan'ın (Little India) en gözde yapılarında biri.


Aşağıda da Küçük Hindistan'ın renkli dükkanlarını görüyoruz. Biraz Istanbul'daki Perşembe Pazarı'nı anımsatır bir tarzda küçük dükkanlar: nalbur, bakkal, bilgisayarcı, manav, döviz bürosu, her şey var.


Biraz da Çin mahallesini gezelim. Çin mahallesi şehrin batı tarafında, finans merkezinin hemen bitişiğinde. Daha önce belirttiğim gibi, egemen kültür Çinliler'e ait olduğundan genel olarak sarı ırk biraz daha imtiyazlı bir konumda görünüyor. İşte Çin mahallesinin merkezinde yer alan South Bridge caddesinin genel görünümü. Yeni başlayan yılan yılının kutlamaları şerefine bütün cadde boyunca uzayan bir yılan feneri tepeden insanlara gülümsüyor.


Aynı caddenin başka bir açıdan manzarasını sunuyorum aşağıda. Karşıda görülen kırmızı güzel bina Buddha Tooth Relic tapınağı.


Bu güzel yapının içine girdiğinizde bir Buda cümbüşü sizi karşılıyor. Budizm'in alışık olduklarımızdan farklı bir inanç ve ibadet şekline sahip olduğunu damardan anlıyorsunuz. İşte tapınağın içinden bir detay size.


Çin mahallesinin daha mütevazi ancak daha sıcak bir diğer tapınağı Tian Hock Keng. Bu tapınağın küçük avlusunun arkadaki yüksek binalar ile ortaya koyduğu tezat maddi ve manevi değerlerin bir arada olmak isterken oluşturduğu ilginç beraberliği simgeliyor sanki. Çin mahallesi finans merkezinin hemen yanında olduğundan paraya hükmeden şirketlerin binaları tapınağı gölgeliyor.


Singapur sokaklarındaki kısa turumuzu bitirirken biraz mutfak kültüründen bahsedelim. Hem yerel hem de dünya mutfaklarının nitelikli örneklerini kolaylıkla bulmak mümkün burada. Genel yeme içme kalitesinin gerçekten yüksek olduğunu söyleyebilirim. Singapur pahalı bir şehir, yemek konusu da bu durumun bir göstergesi. Sadece hafta sonu akşamları değil hafta içi iş çıkışında da Singapurlular barları, restoranları dolduruyor. Aşağıda şehir merkezinin sahil kesiminin gece manzarasını görüyorsunuz. Kıyıyı dolduran binaların çoğu cafe, bar, restoran (kırmızı çatılı bina dahil) Özellikle deniz mahsullerinde çok lezzetli seçenekler var buralarda (yazarken bile ağzım sulandı doğrusu)


Gece manzaralarına geçmişken Marina Bay Sands otelinin fotoğrafını koymadan olmayacak. 56 katlı üç binanın tepesine gemi gibi dev bir platform yerleştirip üzerine de yüzme havuzları, barlar, restoranlar yapmışlar. Ne kadar estetik olduğu şaibeli ancak etkileyici olmadığını söylemek mümkün değil.


Fotoğrafın solunda lotus çiçeğinden esinlenilmiş olan tuhaf şekilli bina Singapur Sanat ve Bilim müzesi. Üçlü binaların altındaki büyük kompleks ise doğal olarak (!) alışveriş merkezi ve ilaveten bir kumarhane.

Bu acaip yapının devasa üst platformunu bir de yandan fotoğrafladım artık mimari yorumunu size bırakıyorum.


 Hazır yükseklere çıkmışken biraz da denize doğru dönelim. Şehir (veya ülke!) Singapur nehrinin denize döküldüğü yerde kurulup yayılmaya başlamış. İşte tam nehir ile denizin birleştiği yerde güzel bir manzara ortaya çıkmış. Bu manzaranın önemli bölümü insan elinden çıkma. Uzaktan çok iyi anlaşılmasa da aşağıda göreceğiniz gibi çok büyük bir alana "Gardens by the Bay" isimli gerçekten etkileyici botanik bahçeleri kurmuşlar. Soldaki iki deniz kabuğu şekilli bina da bitki müzesi.


Nehrin ağzından dışarıya açıldığınızda görülen acaip yoğun deniz trafiği Singapur'un zenginliğinin en azından bir bölümünün nereden geldiği konusunda ipucu sunabilir size.

Tekrar aşağılara inip nehirde biraz içerilere doğru dolaştığımızda eski ile yeninin içiçe geçmiş ilişkisini yakından görüyoruz. Artık Singapur hakkında bir fikir sahibi olduğunuza göre bunun bugün ne ifade ettiğinin yorumunu size bırakıyorum.


Sanırım iki noktaya daha değinmeden Singapur izlenimini bitirmemek lazım. Birincisi ve belki de Singapur'un en heyecan verici tecrübesi şehir merkezinin 20 km kadar kuzeyindeki bir doğa parkında yapılan gece safarisi. Bu keyifli yolculuk karanlıkta gerçekleştiğinden fotoğrafım yok. Elektrikli araçlar ile ormanın içinde yaşam alanları çok hafif aydınlatılmış vahşi hayvanların dünyasını ziyaret ediyorsunuz. Bu güzel macerayı yaşamadan Singapur'dan ayrılmamalı diye düşünüyorum.

İkincisi ise esas adanın hemen güney batısında yer alan Sentosa adası. Bu adanın neredeyse tamamı Disneyland tarzı bir eğlence mekanına dönüştürülmüş. Oteller, su eğlenceleri, akvaryumlar, teleferikler, Universal Studios vs. ada devasa boyutlarda bir lunapark. Bu adada günlerce kalıp monoray ve teleferikle ulaşılan Singapur'a hiç inmeden güzel bir tatil geçirilebilir. 11 saat uçup buralara gelme sebebim lunaparka gitmek olmadığından Sentosa'yı size detaylı anlatmıyorum.

İşte benim gözümden bu şehir devletin kısa öyküsü böyle. Singapur bende güzel anılar bıraktı.